TÜRK ANLATI SANATLARINDA GELENEKSEL YAPI-8
3.3 ORTAOYUNU
Ahmet Kabaklı’nın belirttiğine göre, Türk sözlü tiyatrosu geleneğinde çağdaş tiyatroya en çok yaklaşan oyun çeşidi Ortaoyunu'dur. (2002:476) Ortaoyunu ile eş anlamda başka deyimler vardır: Kol oyunu, Meydan oyunu, Taklit oyunu, Zuhuri gibi. (And, 1992:)
Ortaoyunu büyük şehirlerimizde (en çok İstanbul'da) gelişerek son şeklini bulmuş millî bir tiyatro çeşididir. Kabaklı bu görüşü desteklemek için incelemesinde Ahmet Kutsi Tecer’in saptamalarından yola çıkarak şu tanımlara yer vermektedir:
"Metnin yazılı olması veya olmaması; muhavere, monolog veya koro hâlinde iş lenmiş olması; mimikle veya maskeyle, gün ışığında veya özel ışıklarla bir sahne veya bir meydanda oynanması esasta bir değişiklik yapmaz. İşte bu yeni görme açısından bakılınca, şüphesiz bizde 19. yüzyıldan daha önce yerli bir tiyatro var dır: ORTAOYUNU… Tiyatronun bütün unsurları ortaoyununda da vardır." (2002:476)
Ortaoyunu üzerine, her kaynakta altı çizilerek söylenen sorunlardan biri maalesef, bu anlatı geleneğine dair her konudaki bilginin oldukça sınırlı kalmış olmasıdır. Bunun en önemli nedenlerinden biri olarak, sözlü geleneğin yazıya geçirilme çalışmalarına fazla önem verilmemesi gösterilmektedir.
Ortaoyunu'nun Bölümleri
Ortaoyunu, oyunun iki önemli kişisi olan Pişekâr ve Kavuklu ekseninde gelişir; böylece tüm oyunun çatısı, gerilimli bu iki kişinin çatışmasında gelişmektedir. (And, 1992:40)
Öndeyiş, Söyleşme, Fasıl ve Bitiriş olmak üzere Ortaoyunu'nda dört bölüm vardır.
Öndeyiş - Ortaoyunu müzik ile başlar; müzik arasında orta'ya ilkin Pişekâr çıkar, iki eliyle dört bir yanı selâmladıktan sonra Filân oyunun taklidini aldım, usûl ve ahenk ile efendilerime seyrettireyim" der. (And,1992:40-41) (Kabaklı:484-85)
Söyleşme: Meydana ikinci çıkan Kavuklu'dur. Pişekâr'la aralarında, kısa bir söyleşme (muhavere) yapılır. Bu söyleşme, oyundaki vakanın ana hatlarını belirten bir gi rizgâh (prolog) niteliğindedir. (Kabaklı:484-85)Tekerlemelerde Kavuklu, Pişekâr'a, başından geçmiş gibi, olmayacak bir olayı anlatır. Pişekâr da bunu gerçekmiş gibi dinler, sonunda da bunun düş olduğu anlaşılır. (And,1992:40-41)
Fasıl - Tekerleme sona erip, bunun bir düş olduğu anlaşıldıktan sonra Fasıl denilen asıl oyuna geçilir. Çoğukez, Kavuklu iş aramaktadır, tekerleme sonunda Pişekâr bu işi ona bulur. (And,1992:42) Çeşitli taklitlerin ve zennelerin girip çıkmaları ile oyun uzayıp gider.
Bitiş - Temsilin bitişi, yine Pîşekâr ve Kavuklu arasında bir söyleşme (son konuşma= epilog) ile olur. Bu kesimde oyundan çıkarılacak ibret (moralite) belirtilir. Seyirciler dağılmadan önce, Pişekâr ile Kavuklu, ertesi gün hangi temsili yapacaklarını belirtirler. (Kabaklı:485)
Oyun Düzeni: Ortaoyunu yuvarlak, çepeçevre seyircilerle kuşatılmış bir alanda oynanır. Ortaoyunu'nun oyun yeri açıklıkta olduğu için buna merg-i temâşe (temâşe çayırı) da denilir. Ortaoyunu sözlüğünde meydan veya oyun yerine palanga denilir. Oyun yerinde biri Yeni Dünya, öteki Dükkân olan belli başlı iki parça dekor bulunur. (And:43) Ortaoyunu'nun sahne düzeni, bir yanda metinsiz, doğmaca oynayış, öte yanda yuvarlak sahne kurallarının gereklerine uygundur. Ortaoyunu'nda kostümler dışında donatıma fazla önem verilmese de, her oyunun konusuyla ilgili eşyalara rastlanabilmektedir. (and:44-45)
Ortaoyunu, çok aktörlü, müzikli bir oyundur; fakat, müziğin işe karışması, sadece başta, sonra bir de karagözde olduğu gibi sahneye giren her yeni aktörü haber verme sırasındadır. (Boratav:244)
Gene Boratav’ın tespitlerinden hareket edersek ortaoyununda, Karagöze nazaran söz hüneri şüphesiz daha önemli bir yer tutmakta, daha çok ustalık istemektedir diyebiliriz. Çünkü bu anlatıda geçen tüm konuşmalar ‘bir tek aktörün işi değildir’. Karagöz de ve meddahta anlatı gereği tek aktörün konuşması, söz serbestliğini sınırlandıran bir nitelikken; ortaoyunundaysa her aktör karşısındakine laf yetiştirmek durumundadır. Bu durum zaman içerisinde öyle bir hal almıştır ki, oyuncuların bir birlerine laf yetiştirmesi çift taraflı bir deyime dönüştürmüştür: "Çene yarışı"; bu, aktörlerin birbirine söz yetiştirme çabaları, hem de mimik tuhaflıkları ile, birbirini geçme denemeleri anlamında kullanılmaktadır. Sonuçta, bu sanatta mimik de söz kadar önemli sayılmaktadır. (Boratav:245-46)
Bir çene yarışı. Kavuklu Ali Bey ve Sefer Mehmet Efendi -mimiklerin de ne kadar önemli olduğunu göstermesi açısından önemli bir fotografik belgedir.-
Öte yandan Selim Gerçek’in Ortaoyunundaki taklitler için yaptığı şu yorumun altını çizmekte yarar vardır:
"Taklidin Orta oyununda mühim bir mevkii vardır, zira taklitlerin Orta oyununun ne sağlam bir bünyeye malik olduğunu meydana çıkarmak itibariyle de ayrıca kıymetleri vardır. Düşünmeli ki seyirciler her gelen taklidin ilki ne yaptı ise onu yapacağını veyahut ilkinin başına ne geldi ise onunda basma ayni şeyin geleceğini bildikleri halde onları sabırsızlıkla beklerler. Zira onlar ayni vakalar karşısında ne muhtelif düşünceler, telâkkiler hasıl ola¬cağını, muhtelif şahısların ayni hâdiseler karşısında ne muhtelif tavurlar takınabileceğim meydana çıkarırlar. Ve bu tekerrürler oyuna yeni bir kuvvet ilâve eder."
Yani, taklitler seyirciyi oyuna ve oyuncuya karşı canlı tutmakta, bildiğin şeyi tekrar görecek dahi olsa onda bu gösteri. merak ve istek uyandırmaktadır:
Boratav, Ortaoyunu ve karagözün konuşmalarını “edep” çerçevesinde şöyle karşılaştırmaktadır:
Ortaoyununun canlı aktörlerle oynanışı, ve bir meydanda seyircilerle karşı karşıya bulunmaları, sözlerinin edep ve terbiye sınırlarını aşmamasını, açık saçık olmaktan kaçınılması nı gerektirmiştir. Halbuki karagözde, oyuncu perdenin gerisine gizlenmiş, ve sözlerinin sorumluluğunu, deriden yapılma cansız kişilere yüklemiştir. Hayal oyununda edepsizce konuşmaları ile halkı en çok eğlendiren Karagöz'ün ortaoyunundaki karşılığı olan Kavuklu'nun, ustasından icazet aldıktan sora bir zaman, böyle münasebetsizlikleri yapmaması için ustasının kontrolünde kaldığını bazı tanıklardan öğreniyoruz.
Metin And incelemesinde ortaoyunun fasıl konularını ve işlenişini anlatırken Karagöz bölümünde değinilen ve dört gruba bölünen konu başlığının çok benzer şekilde kavuklu ve pişkar ikilisi içinde kullanılabileceğini belirtmektedir.
“Kimi fasıllar bu örneklerden birine tıpatıp uymakta, kimi oyun iki veya daha çok örneğin bir karışımından meydana gelmektedir…Ortaoyunu'nda çoğunluk birbirine koşut iki olay dizisi birlikte gelişir: bu, bir yandan Pişekâr'ın Kavuklu'ya bir iş bulması ve dükkân kiralaması, öte yandan gene Pişekâr'ın zennelere bir ev bulup kiralamasıdır…Fasılların hepsi elimizde bulunmadığı için kesinlikle bilinmemekle birlikte, Karagöz ve Ortaoyunu'nun Binbirgece Masalları, Hamzaname, Şehname gibi kaynaklardan da yararlanmış olduğuna, meddah dağarcığına koşut başka fasılların bulunabileceğine ve bunlara perdede veya meydanda biçemleştirme işlemine göre yeniden biçim verildiğine inanabiliriz.” (1992:46-47)
Büyükçe bir kısmı Karagöz repertuarından alınan ortaoyunu dağarcığı birbirinden göre göre ustalaşan ve yenilikler katan sanatkârlar eliyle değiştirilmiş, orta'ya, uydurulmuş ve gelişmişlerdir. (Kabaklı:477) Öte yandan Boratav’ın da altını çizdiği gibi karagözdeki cin, peri, ejderha vb. gibi öğeleri olan metinlere ortaoyununda yer verilemeyeceği aşikârdır. (2000: 247)
Öte yandan ortaoyunun anlatısının Karagözle birebir tutulmasına Selim Nüzhet Gerçek şu sözlerle karşı çıkmaktadır:
(Gerçek,1942:136)
“Hazır elim değinişken bir yanlışı daha düzelteyim. «Orta oyunu karagözü takliden vücut bulmuştur.» demek te doğru olmaz, yanlıştır. Çünkü orta oyunu Karagözü taklit etmemiştir. Karagözün perdesi dar ve büründüğü tasavvufî kisve ise çok geniş olduğundan buradaki mu¬vazenesizliği telâfi için karagözün eşhası bir sıçrayışla meydana atılmıştır. Orta oyunu meydanı tam bir «mey¬danı suhen» dir. Fakat eşhas remzî varlıklarını, ihtiyarlariyle, terkettikleri için bütün hayatiyetlerile doldurdukları bir meydanı suhendir.”
Yani karagözün perdesi dar ve büründüğü tasavvufî kisve ise çok geniş olduğundan buradaki dengesizliği telâfi için karagözün kişiliği bir sıçrayışla meydana atılmıştır. Anlatacağı şeyler çoktur, bu yüzden her şey bir çırpıda ortaya dökülür. Öte yandan ortaoyunu meydanı tam bir «güzel konuşma meydanı» dır. Fakat şahıslar simgesel olarak varlıklarını, kendi istekleriyle terk ettikleri için, bu güzel konuşma meydanını bütün varlıklarıyla doldurmaktadırlar.
Ortaoyununda oyuncular önceden tasarlanmış bir olayı istedikleri biçim ve genişlikte işleyerek seyirciye sunarlar. Gerçi alışılmış, yıpranmış, basmakalıp tekerleme ve nükteler ortaoyunu söyleşmelerinde önemli yer tutmaktadır. Ortaoyununda siyasete, pahalılığa, günlük olaylara ait nükteler bol bol mevcuttur. (Kabaklı:478). Sözlü olduğu için bir çoğu kaybolup giden oyunlardan Selim Nüzhet Gerçek, Türk Temaşası adlı kitabında 46 tanesini belirlemiştir.(24)
Ortaoyununda kişiler:
Pişekâr
Ortaoyununun baş aktörüdür. Kol takımının başı olduğu için "meydan"a en önce girer. Her zaman bir lonca reisi veya bir tarikat şeyhi gibi ağırbaşlı görünür.(25) işekar'ın rolü, oyun boyunca da bir çeşit "rejisörlük" görevi de atfedildiği için, Hacivat'ınkinden çok daha önemli olarak kabul edilmektedir. (Boratav:249) Oyunu başlatan Pişekâr, herkesin akıl hocası gibidir. Arapça ve Farsça ile süslenmiş cümleler bol bol kullanır; ince nükteler yapar. Bir yoruma göre bu zöelliklerinden dolayı “Osmanlı'da itibarlı olan esnafı temsil etmektedir.” (Kabaklı: 479)
Kavuklu
Ortaoyununda ikinci aktördür. Hayal oyunundaki Karagöz-Hacivat çifti gibi "meydan"da Pişekâr ile Kavuklu, zıt karakterleriyle birbirini tamamlayan iki esaslı tiptir. Deli dolu hâlleri, taşkın şakaları ve bir iş tutmamış, parasız durumu ile Kavuklu, biraz Karagöz'ü andırırsa da ona benzemeyen tarafları çoktur. Kavuklu'nun kavuk'u, onun kişiliğini belirtecek kadar önemlidir. Bu, kocaman ve iri dilimli bir kavuktur. (Kabaklı:479)
Zenne
Orta oyununun kadın kişisidir. Yoldan çıkmış, eli maşalı, mahalle karısı tiplerinden başka, masum genç kızlar ve ev hanımları da bu rol de temsil edilebilirler. Bunların dışında unvan taşıyan tiplerde Rum ve Frenk tipleri vardır. Taklitler ise karagözde benzer olan ırk tipler ve bölge tipleridir. (Kabaklı:478-79)
Umur Günay makalesinde meddahın karakterlerini detaylı olarak anlattıktan sonra, Orta Oyunu , Karagöz ve Meddah hikâyelerinde hemen hemen tüm tiplerin ortak olduğunu söylerek, ardından saptamasını tarihsel ve sosyolojik bir sürece bağlamaktadır:
"...senaryolara bakıldığında İmparatorluğun çözülme döneminde toplumda yaşanan kargaşanın ve ahlâki çözülmenin bu eserlere belli ölçülerde abartılarak yansıtıldığı görülür. Halk hikâyeleri ve masallar, hayatın güçlüklerine karşı idealleştirilmiş karakterlerle yapay bir dünya yaratırken, Orta Oyunu, Karagöz ve Meddah’ta hayatın ve insanların zaafları ve kusurları genelleştirilerek sergilenmiştir. Halk hikâye ve masalları hayatın zorluk ve çirkinliklerinden hayâli ve kusursuz bir dünyaya kaçışın öykülerini anlatırlar. Karagöz, OrtaOyunu ve Meddah ise hayatın acımasız yönlerine boyun eğerek çoğunluğun yanlışlarını kabulü sergilemektedirler. Türk kültürünün ifratla tefrit arasında gidip gelişlerini bu eserlerde görmek mümkündür."
Son bir döküm olarak, Metin And Türk seyirlik oyunlarında anlatılan bu türlerin birtakım ortak noktalarını şöyle saptamıştır,:
Taklit başlıca çatışma ve kişileştirme yöntemidir.
Sözlü ve söyleşmeli oyunlarda karşıtlıklardan yararlanılmıştır. (26)
Eski seyirlik oyunlar birbirinin içine geçişmişti. Karagöz oynatanın meddahlık veya hokkabazlık ettiği, Ortaoyununa çıktığı çok görüldüğü gibi, pek çok seyirlik oyun içinde başka seyirlik oyunlara yer veriliyordu. Ortaoyununda hokkabazlık yapılıyor, Karagöz oynatılıyordu.
Bu oyunlarda rastladığımız özelliklerden biri de bunlarda dans, müzik, şarkı, şaklabanlık ve soytarılığın birbirine karıştırıldığıdır. İster Karagöz, Ortaoyunu, ister Hokkabazlık, Kukla ve Tuluat olsun bütün bu oyunlarda müziğe, dansa, şarkıya bol bol yer verilirdi.
Son bir önemli özellik de oyunların belli bir yazılı metne dayanmadan doğmaca oynanması ve sahneli, örgütlenmiş tiyatro gibi oyun yerlerinin bulunmamasıdır. (1992:10-11)
Sonuç olarak, Türk geleneksel anlatı yapısı Orta Asya kökenini yanında getirip, yüzyıllar boyunca Anadolu’daki kültür alışverişi ve mozaiğinden beslenerek, hem bir biri içine geçmiş, hem de dilden dile anlatıla anlatıla yıllar içinde ve toplumsal yaşayış değiştikçe değişip, yoğrularak günümüze kadar gelmiştir.
Dipnotlar:
24) Bu oyunların isimleri şöyledir: Ağalık - Âşıklar- Bahçe Sefası ¦ Bağdad'dan Mektup - Berber - Büyücü -Câhil Hekim- Çeşme - Çivi Baskını - Dondum Hanım ¦ Eczâcı-Eskici Abdi - Ferhat İle Şi rin - Fotoğrafçı ¦ Gözlemeci - Hamam ¦ Kâğıthane Sefası - Kır Kahvesi- Kuyulu- Kü tahya - Mandıra - Mahalle Baskını - Meyhane- Ortaklar ¦ Ödüllü - Salıncak - San dıklı - Semero Haho ¦ Sünnet - Süpürgeci Hasan Ağa - Şalgam Hoca - Şeytan Kü lâhlı - İzmir Baskını- İzmirli Faika - Kaba Bir Adam - Kadının Fendi - Kadın Ada ma Ne Yapar? -Kale- Kanlı Nigâr ¦ Tahir ile Zühre - Ters Evlenme - Tımarhane - Ter zi - Tireli - Yazıcı - Yeni Doğan
25) Farsça Pişekâr kelimesi bir anlamda usta, işbilir, meslek adamı; bir anlamda da önde giden, arkadakileri sürükleyen demektir. (Kabaklı: 479)
26) Söyleşen iki kişi arasında bu karşıtlığın belirtilmesi en önemli öğelerden biriydi. Bunlarda "dişi konuşan" diyebileceğimiz kişi, karşısındakine nükte yapmak fırsatını verir, lâfı, söyleşmeyi açar. Karagöz'de Hacivat, Ortaoyununda Pişekâr, Hokkabaz'da Usta veya Pişekâr, bu türlü "dişi konuşan" kişilerdir. Buna karşılık "erkek konuşan" diyebileceğimiz, cevap veren, lâf yetiştiren, Karagöz'de Karagöz, Ortaoyununda Kavukludur. Bunların sesinin tonu bile karşısındakine göre daha kalın, erkekçe, gırtlaktan çıkar. (And:1992:10-11)
KAYNAKÇA
AND, Metin Türk Tiyatro Tarihi, İstanbul :İletişim Yayınları , 1992
BORATAV, Pertev Naili 100 soruda Türk Halk Edebiyatı İstanbul: K Kitaplığı 2000
COSTE, Didier, Narrative as Communication, Minneapolis : University Of Minnesota Press 1998
GERÇEK, Selim Nüzhet Türk Temaşası İstanbul: Kanaat Kitabevi 1942
GÜNAY, Umay Türk Halk Hikâyelerindeki Örnek İnsan Tiplerinden, Meddah Hikâyelerindeki Kusurlu İnsan Tiplerine Geçiş, Mitten Meddaha Türk Halk Anlatıları Uluslararası Sempozyum Bildirileri, Gazi Üniversitesi THBMER Yay. 2004
KABAKLI, Ahmet Türk Edebiyatı 1, İstanbul: Türk Edebiyatı Vakfı Yay. 2002
ÖZAKMAN, Turgut Oyun ve Senaryo Yazma Tekniği,İstanbul : Bilgi Yayınevi 1998
Türk Halk Edebiyatı 1998 Ünite 1-12, Yard.Doç.Dr. Muhsine Helimoğlu Yavuz, Yard.Doç.Dr. Hülya Pilancı, Yard.Doç.Dr. Ali Öztürk, T.C. Anadolu Üniversitesi Yayınları Anadolu Üniversitesi Açıkögretim Fakültesi
0 yorum:
Yorum Gönder