9 Mart 2009 Pazartesi

İngiliz Dili ve Politika-2


Fazla iddialı sözler : Phenomenon (hadise), element (unsur), individual (şahıs), objective (tarafsız), categorical (kesin), effective (tesirli), virtual (hakikî), basic (esas), primary (ilk), promote (yükseltmek), constitute (teşvik etmek) exhibit (teşhir etmek), exploit (istismar etmek), utilize (kullanmak), eliminate (bertaraf etmek), liquidate (tasviye etmek) gibi kelimeler sade cümlelere bir zenginlik ve tarafsız olmayan hükümlere ilmî bir objektiflik havası kazandırmak için kullanılmaktadır.


Epoch-making (devir açıcı), epic (hamasî), historic (tarihî), unforgettable (unutulmaz), triumphant (muzaffer), age-old (asırlık), inevitable (kaçınılmaz), inexorable (amansız), veritable (gerçek, hakikî) gibi sıfatlar milletlerarası politikanın adiliklerine bir ağırlık kazandırmak için kullanılırken, savaşa bir yücelik vermek için realm (ülke), throne (taht), chariot (harp arabası), mailed fist (zırh eldiven), sword (kılıç), shield (kalkan), banner (sancak), elarion (borazan) gibi eski devirleri hatırlatan kelimeler kullanılır. Deux ex machina (ilâhî müdahale), weltan-schaung (dünya görüşü), cul de sac (çıkmaz sokak), ancien regime (eski idare), status quo (halihazır durum) gibi yabancı kelimeler kullanılır. Deux ex machina (ilâhî müdahale), weltan-verir. i. e. (yani), e. g. (meselâ) ve ete. (v. s.) gibi faydalı bazı kısaltmalar dışında yüzlerce yabancı kelime ve tabire İngilizcede hiç gerek yoktur.
Kötü yazarlar, bilhassa ilim, siyaset ve sosyoloji konularında yazı yazanlar Latince ve Yunanca kelimelerin Saksonca kelimelerden daima daha haşmetli olduğunu sanırlar ve bunun sonucu olarak expedite (tacil etmek, hızlandırmak) , ameliorate (ıslah etmek, daha iyi bir duruma sokmak), deracinate (kökünden sökmek), clandestine (gizli), subaqueous (su altı) gibi lüzumsuz kelimeler Anglo-Saksonca karşılıkları olduğu halde onların yerine kullanılırlar.(1)

Marksist yazarların sık sık kullandığı hyena (sırtlan), hangman (cellât), petty bourgeois (küçük burjuva), lacquey (uşak), cannibal (yamyam), mad dog (kuduz köpek) v. s. gibi kelimeler çokçası Rusça, Fransızca ve Almancadan çevrilerek aktarılmış kelimelerdir. Aslında yeni bir kelime uydurmanın normal yolu Latin veya Yunanca kelimeye bir "—ize" eki ilâve etmektir. Umumiyetle İngilizce karşılığını düşünmektense bu yolla deregionalize (genelleştirmek), impermissible (müsaade edilemez), extra-marital (evlilik dışı) v.s. gibi kelimeler kurmak daha kolaydır. Bunun sonucu da dilde dağınıklık ve müphemliktir.
Manasız kelimeler : Bazı yazılarda, bilhassa sanat ve edebiyat tenkitlerinde hemen hiçbir mâna taşımayan uzun cümlelere çok rastlanır.(2)
Romantic (romantik), plastic (plastik), values (değerler), human (insan), dead (ölü), sentimental (his-sî), natural (tabiî), vitality (canlılık) gibi sanat eserlerinin tenkidinde kullanılan kelimeler, yalnız gözle görülebilecek bir şey anlatmamakla beraber, okuyucudan da böyle anlaşılmaları beklenmediğinden tamamen manasızdırlar. Bir tenkitçinin «The outstanding feature of Mr. x's work is its living quality» (Mr. x'in eserinin göze çarpan hususiyeti onun canlılığıdır) şeklindeki bir cümlesiyle, başka bir tenkitçinin «The immediately striking thing about Mr. x's work is its peculiar deadness» (Mr. x'in eserinin hemen dikkati çeken hususiyeti onun kendine mahsus bir cansızlık göstermesidir) şeklindeki cümlesi arasındaki fark okuyucu bakımından sadece bir fikir ayrılığından ibarettir. Dead
ve livinig yerine black ve white gibi kelimeler kullanılsaydı okuyucu dilin kötü kullanıldığını hemen anlardı. Birçok siyasî kelimeler bu şekilde kötüye kullanılmaktadır. Bugün Fascism (Faşizm) kelimesi «arzu edilmeyen bir şey» dışında bir mâna taşımamaktadır. Democracy (demokrasi), socialism (sosyalizm) freedom (hürriyet), patriotic (vatansever), realistic (gerçekçi), justice (adalet) kelimelerinin birbiriyle uyuşmayan mânaları vardır. Democracy gibi bir kelime söz konusu olunca, kelimenin herkesçe kabul edilebilen belirli bir tarifi olmadığı gibi, böyle bir şeye teşebbüs edildiği zaman, her taraftan itirazlar olmaktadır. Bir memlekete demokratik dediğimiz zaman onu methettiğimiz anlaşılmaktadır. Sonuç olarak, herhangi bir rejimi müdafaa etmek isteyenler onun bir demokrasi olduğunu iddia ederler ve kelime belirli bir mânaya bağlandığı takdirde onu artık kullanmaktan korkarlar. Bu çeşit kelimeler bile bile yanlış kullanılmaktadır. Yani onları kullanan kimselerin onlar için hususî tarifleri vardır.
Marshal Petain was a true patriot (Mareşal Petain hakikî bir vatanseverdi), The Soviet Press is the freest in the world (Sovyet basını dünyanın en hür basınıdır) gibi beyanlar daima okuyucuyu aldatmak için yapılmıştır. Çeşitli mânalarda yalan yere kullanılan diğer kelimeler şunlardır : class (sınıf), totalitarian (totaliter), science (fen), progressive (ilerici), reactionary (gerici), bourgeois (burjuva), equality (eşitlik).

Bu sapıklıkların ve aldatmacalıkların listesini yaptıktan sonra, bunların yazıda nasıl kullanıldığına dair bir örnek daha vereceğim. Bu sefer hayalî bir parça seçmeliyim. İyi bir İngilizce parçayı en kötü modern İngilizceye çevirerek vereceğim. İncil'in «Ecclesiastes» kısmından meşhur bir parça veriyorum :

"I returned and saw under the sun, that the race is not to the swift, nor the battle to the strong, neither yet bread to the "vvise, nor yet riches to men of understanding, nor yet favour to men of skill; but time and chance happeneth to them all."
Dönüp baktığımda, güneşin altında yansı hızlı koşanın, savaşı kuvvetlinin, ekmeği ve serveti akıllının kazanmadığını gördüm. Ne de kabiliyetli hususî muamele gördü. Hepsinin beklediği bir zaman, hepsinin kolladığı bir fırsat vardı."


Bu, modern îngilizcede şu şekle giriyor :
"Objectivo consideration of contemporary phenomena cömpels the conclusion that success or failure in competitive activitles exhibits no tendency to be commensurate with innate capacity, but that a consi-derable element of the unpredictable must invariably be taken into account."
«Günümüzün olaylarını tarafsız bir incelemeye tâbi tutarsak, rekabeti gerektiren faaliyetlerde başarı veya başarısızlığın şahsi kabiliyet ile düz orantılı olmadığı, fakat önceden kestirilemeyen bir hayli un-surların daima dikkat nazarına alınması gerektiği sonucuna varmak zorunda kalırız.»

Bu gülünç bir taklit olmakla beraber, o kadar da kaba değildir. Meselâ, yukarıda (3) sayılı örnek de aynı şekilde bir İngilizceyle yazılmıştır. Tam bir tercüme yapmadığım görülecektir. Cümlenin başı ve sonu aslına yakındır, fakat orta kısımda race-(yarış), battle (savaş), bread (ekmek), gibi elle dokunulur haki-katlar «success or failure in competitive activities» (rekabeti gerektiren faaliyetlerde başarı veya başarısızlık) gibi müphem bir ifade şekline dönmektedir. Bunun böyle olması gerekiyordu, çünkü benim burada sözünü etmekte olduğum hiçbir modern yazar, yani «objective consideration of contemporary phenomena» (Çağdaş olayların tarafsız mütalâası) gibi bir ifade şekli kullanılabilen hiçbir yazar, düşüncelerini böyle teferruatlı ve tam bir şekilde sıralamazdı. Modern nesir daima kesinlikten uzaklaşmakta, müphemliğe yönelmektedir. Şimdi bu iki cümleyi biraz daha yukarıdan inceleyelim : İlk cümlede 49 kelime, fakat yalnız 60 hece bulunmaktadır ve içindeki kelimelerin hepsi de günlük hayattan alınmıştır. İkinci parçada 38 kelime ve 90 hece bulunmaktadır; kelimelerin 18'i Latince ve biri de Yunanca köklerdendir. İlk cümlede 6 tane canlı hayal vardır ve müphem denilebilecek tek bir kelime yoktur; 90 hecesine rağmen birincinin taşıdığı mânanın sadece bir özetini verebilmektedir. Böyle olmasına rağmen bugünkü İngilizcede ikinci parçadaki cümleler tutunmaktadır. Meseleyi abartmak istemiyrum. Bu yazı şekli fazla yaygın değildir. Sadeliğe en kötü kitaplarda bile hâlâ rastlanmaktadır. Fakat, bizden insan kaderinin belli olmayışı hakkında birkaç satır yazmamız istense, İncil' den aldığım cümleden ziyade, benim hayalî cümleme benzeyen bir yazı yazmamız ihtimal dahilindedir.


Göstermeye çalıştığım gibi modern yazıların en kötü tarafı, kelimeleri mânalarının hatırı için ve hayalleri mânayı daha açık olarak anlatmak maksadıyla seçmek değil, başkalarının yan yana getirdiği uzun kelime dizilerini sahte ve yapmacık bir tarzda kullanmaktır. Bunun cazibesinin sebebi kolay oluşudur. Bir kere alışınca in my opinion it is not unjustifiable assumption (Fikrimce haksız bir faraziye değildir) demek, sadece I think (sanıyorum) demekten daha kolay, hattâ daha çabuktur. Hazır tabirleri kullanırsanız, yalnız kelime aramamak gibi bir kolaylığa sahip olmakla kalmazsınız, aynı zamanda cümlenizin ritmik hususiyetlerine de ehemmiyet vermezsiniz, çünkü bu tabirler aşağı yukarı ahenkli olarak hazırlanmıştır.

Meselâ, bir stenoya yazı yazdırmak gibi, aceleyle yazarken, yahut bir nutuk hazırlarken, iddialı ve bol Latince kelimeler kullanarak yazmanız tabiidir. A consideration which we should do well to bear in mind (hatırlamamız gereken bir husus) veya a conclusion to which we should readily assent (hemen kabul etmemiz gereken bir netice), birçok cümlenin sertliğini giderir. Bayat teşbihler, mecazlar ve tabirler kullanmak suretiyle insan, yalnız okuyan için değil, yazdıklarının müphem olması pahasına, kendini zihin yorgunluğundan kurtarır. İşte karışık teşbihlerin faydası budur. Bir teşbihin başlıca gayesi zihinde görme duygusuyla ilgili bir hayal canlandırmaktır. Bu hayeller The Fascist octopus has sung its sıvan song (Faşist ahtapot son kozunu oynadı) gibi bir cümlede yazarın ismini verdiği şeylerin hayalini canlandırmadığı açıktır. Yani yazar hakikatte düşünmemektedir.


Makalemin baş tarafında verdiğim örneklere tekrar bakalım : Prof. Laski (1 no. lu parça) 53 kelimelik yazısında 5 tane menfi kelime kullanmaktadır. Bunlardan biri bütün parçayı manasız bir şekle soktuğundan lüzumsuzdur. Ayrıca, yanlışlıkla akin (akraba) kelimesi yerine alien (yabancı) kelimesi kullanılmış ve böylece cümlenin mânası daha da anlaşılmaz olmuştur. Yapılmaması gereken birkaç becerisizlikle cümlenin umumî müphemiyeti daha da artmıştır. Prof. Hogben (2 no. lu parçada) reçete yazabilmek kabiliyetini haiz bir bataryayı gelişigüzel harcamakta, günlük dilde kullanılan put up with (tahammül etmek) tabirini tasvip etmediği halde, egregious (üstün, temayüz etmiş) kelimesinin mânasına lügatte bakmak istememektedir, 3. parça merhametsizce ele alınırsa tamamen manasızdır. İnsan bu parçanın alındığı makalenin tamamını okursa, o za-man belki mânasını anlayabilir. 4. parçanın yazarı aşağı yukarı ne demek istediğini biliyor, fakat bazı bayat tabirlerin bir ara-ya yazılmasıyla, çay yapraklarının lavabonun deliğini tıkaması gibi, mâna boğuluyor, tıkanıp kalıyor. 5. parçada kelimelerle mâna arasında bir bağ kalmamıştır. Bu tarzda yazanlar mutat üzere umumî bir heyecan ifade etmek isterler. Hoşlanmadıkları bir şeye karşılık, başka bir şey uğrunda birleşmek istediklerini anlatmak isterler; fakat söyledikleri şeyin teferruatıyla ilgili değillerdir. Titiz bir yazar yazdığı her cümlede, kendine en az dört soru sorar: Ne demek istiyorum? Hangi kelimeler bu mânayı verecektir? Hangi hayal yahut tabir onu daha açık anlatacaktır?

Bu hayal tesirli olacak kadar taze ve canlı mıdır? Sonra belki kendisine bir soru daha soracaktır. Onu daha kısa yazabilir miyim? Kaçınabileceğim çirkin bir şey söyledim mi? Fakat sizin bütün bu zahmetlere girmenize lüzum yoktur. Siz sade zihninizin kapılarını açıp, hazır tabirlerin bölük bölük içeri girmesine müsaade etmekle bundan kurtulabilirsiniz. Onlar size cümlelerinizi bir dereceye kadar kurarlar, sizin düşüncelerinizi bile düşünebilirler, hatta gerekiyorsa, anlatmak istediğinizi kısmen sizden bile gizleyebilirler. İşte, politika ile dilin bozulması arasındaki hususî münasebet bu noktada açıkça belirmektedir.


(1) Buna güzel bir misal olmak üzere çok yakın zamanlara kadar İngilizce çiçek isimlerinin yerine Yunancalarmın kullanılmağa başlanmasını gösterebiliriz. Böylece snapdragon ye-rine antirrhinum, forget - me - not yerine myosotis kullanılmağa başlamıştır. Bunun hangi maksada yaradığını anlamak güçtür. Belki daha sade olan yerli kelime yerine Yunancasının kullanılmasıyla daha yüksek bir ilmîlik kazanıldığına inanılmaktadır.
(2) "Comfort'un vüs'at bakımından garip bir şekilde Whitman'ı andıran idrak ve hayallerdeki cihanşümullüğü estetik mecburiyete tamamen ters olarak, o titreyen atmosferik, ima yığınının zalim ve zamansızlığın sakin amansızlığını canlandırmaya devam ediyor. Wrey Gardner hedefin tam ortasına isabetli atışlarda bulunuyor. Fakat onlar o kadar basit değil, ve bu mes'ut hüzün içinde tevekkülün acı-tatlısından daha başka şeyler var." (Poetry Ouarterly)



Kaynak: Dünya Edebiyatından Seçmeler; Çeviren : Prof. Dr. Ahmet E. Uysal, Nisan 1977 Sayı:2, Kültür Bakanlığı yayınları.sf:16-21

0 yorum:

Site Hakkında...

Karşılaştırmalı Edebiyat şimdiye kadar
kez ziyaret edildi. İlginize teşekkür ederiz ::
© 2006-2010 9Kare.Net Yazı İşleri Ürünüdür :: iletişim ::
Resized Header Image Copyright © DHester by freewebpageheaders.com

© Blogger templates The Professional Template Tasarım: Ourblogtemplates.com 2008


PageRank Checking Icon

Takipçilerimiz