25 Kasım 2007 Pazar

Karşılaştırmalı Edebiyat Günümüz Postmodern Bağlamda Algılanışı

Kamil AYDIN*

19. yüzyılda doğan ve hem akademik bir disiplin, hem de eleştirel bir sistem olarak betimlenen karşılaştırmalı edebiyat güçlükler yaratmış sorunsal bir terimdir ve kuşkusuz bu önemli edebi inceleme alanındaki başarısızlığın veya düşüşün nedenini de terimin kendinde aramak gerekir. Diğer bir deyişle, tarihsel süreci içerisinde karşılaştırmacının yüzyüze geldiği en belirgin güçlük, 'karşılaştırmalı edebiyat' teriminin tanımı, içeriği ve işleviyle ilgili birşeyler söyleme zorunluluğudur.


Ünlü karşılaştırmacı Peter Brooks böyle bir güçlüğe katıldığını vurgulayarak yorumuna şöyle devam eder: "Doktora çalışmamı karşılaştırmalı edebiyat alanında yapmış olmama karşın, onu hakedip etmediğimden hâlâ emin değilim. Bu çalışma alanının veya disiplinin tam olarak ne olduğundan hiç emin olmamakla birlikte onu öğrettiğimi veya o alanda çalıştığımı da asla iddia edemem"1. Kimileri, bu zorunluluktan doğrudan tanımlama veya açıklama yoluyla kurtulmaya çalışırken, Paul Van Tieghem gibi bazı karşılaştırmacılar karşılaştırmalı edebiyatın benzer çalışma alanlarıyla ortak ve farklı yönlerini vurgulama yollarını seçmişlerdir. Öte yandan S. Pravver gibileri ise, karşılaştırmalı edebiyatın sistemli bir disiplin olarak algılanmasından çok, yeme-içme ve nefes alma gibi bir tür günlük doğal gereksinim olarak betimlenmesi gerektiğini savunurlar.2
Karşılaştırmalı edebiyatı sorunsal kılan yalnızca onun tanımı, doğası ve işlevi değil, aynı zamanda karşılaştırma biçimleri ve yöntemleridir. Çünkü, karşılaştırmalı edebiyat yalnızca ortak özellikler ve analojilerin ortaya çıkarılmasına yardım etmez, aynı zamanda edebiyat alanında bir ulusun gelişmesiyle bir diğerinin gelişmesi arasındaki farklılıkları da ortaya koyar. Bunun da ötesinde karşılaştırmalı edebiyat aynı ulus içindeki benzerliklerin ve farklılıkların incelenmesini de içerir. Henry H. Remak'ın da ifade ettiği gibi, karşılaştırmalı edebiyatın görevlerinden biri; "bir ulus içindeki dikkate değer farklı kültürlere veya farklı toplumlara özgü iki ya da daha fazla kültürel yahut dilsel unsurlara sahip dönemlerin, ekollerin, akımların, türlerin, metinlerin ve bilinen yazarların bir bütünlük ortaya koyacak biçimde biraraya getirilmesi veya karşılaştırmalı incelenmesidir"3. Bu nedenle farklı kültürleriyle, gelenekleriyle zengin bir toplum yapısı gösteren ve bu nedenle bir 'melting pot' (eritme potası) olarak nitelendirilen Amerika, bu tür bir çalışma için uygun bir yer kabul edilebilir. Bunun da ötesinde, karşılaştırmalı edebiyat, farklılık ve benzerlikler yoluyla, kendi geleneğimize yabancı olanı ortaya çıkarır. Metinlerin karşılaştırmasını yaparak dolaylı anlatımları, analojileri, paralellikleri ve edebi bağlantıları nereye giderse gitsin izleyebiliriz. Böylece başkalarmınkini aşağılamadan, kendi edebi ve kültürel geleneklerimizin değerini anlayıp, övünebileceğimiz yeni bir görüş açısı kazanabiliriz.
Karşılaştırmalı edebiyat kuramcı ve uygulayıcılarının, bu disiplinin amaçlarını ve alanını hâlâ dikkatlice tanımlamaya çalışmaları gerçeğine karşın, araştırma alanına yönelik eleştiriler devam etmektedir. Dikkate değer etkin eleştirilerden biri, geniş anlamda, karşılaştırmalı edebiyatta tutuculuk olarak adlandırılan bölgeciliğe işaret etmektedir. Bu nedenle, Fransız veya Sorbonne ekolü adı altında bu tür etkin bir Avrupamerkezci bölgecilik anlayışına ışık tutmak için karşılaştırmalı edebiyatın tarihsel gelişimine eleştirel bir yaklaşım sunmak yerinde olacaktır. Çünkü günümüze kadar yapılan karşılaştırmalı çalışmaların tarihsel sorgulaması yapıldığında, her ne kadar ilk uygulama örnekleri Klasik döneme kadar uzanıyor olsa da, karşılaştırmalı edebiyatın resmi bir çalışma alanı veya disiplin olarak 19. yüzyılın başlarında gündeme geldiği bilinmektedir. Bu nedenle edebiyattan bağımsız olarak düşünülemeyen karşılaştırmalı edebiyatın da dönemin sosyo-kültürel ve siyasal koşullarından izler taşıdığı görülmektedir. Bir başka deyişle, temelde 19. yüzyılın siyasal ve kültürel ruhuna koşut ulusçu ve Avrupamerkezci bir gelişim süreci gözlemlenmektedir.

Tutucu bir dönemin yansıması ve ürünü olarak varlık kazanan disiplin, bu özelliğini 20. yüzyılın ikinci yarısına kadar sürdürmüştür. Bu çalışmada çözümlemeli ve geniş kapsamlı olarak irdelemeyi öngördüğümüz merkezci ve tutucu unsurlar özellikle Almanya, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerle sınırlı tutulmuştur. Aynı sınırlama içerik için de geçerlidir, çünkü yapılacak karşılaştırma yine bu uluslar ekseninde edebiyatla ilgili yazar, yapıt ve konuyla sınırlıdır. Diğer belirleyici bir unsur da, karşılaştırmanın ikili ve eş zamanlı özgün metinlerle yapılmasıdır. Bu da, bir yandan ikinci bir Avrupa dilinin öğrenilme zorunluluğunu gündeme getirirken, öte yandan çeviri, çevirmen ve çeviri yapıtının dışlanmasını, hatta aşağılanmasını olası kılar. Bu ekolün temsilcisi konumundaki karşılaştırmacılar çeviri metnini veya yapıtını ikinci sınıf, hatta taklit olarak betimlerken, özgün metnin önemini vurgulamaktan geri kalmazlar. Onlara göre, iyi bir karşılaştırmacı özgün metinleri özgün dillerde okuyup algılayabilen, inceleyebilendir.
Çağların etkin siyasal ve kültürel söylemlerinden bağımsız olarak düşünülmeyen diğer edebiyat ve sanat alanları gibi, karşılaştırmalı edebiyatın söylemi de 20. yüzyılın ikinci yarısının başlarında oluşan sosyo-kültürel, siyasal ve ekonomik koşullardan payına düşeni almıştır. Bir yandan, îkinci Dünya Savaşı sonrası dünyadaki demografik yapının yeniden oluşması ve özellikle bir takım sömürge ulusların bağımsızlık sürecine girmesiyle sömürgeci sonrası bir süreç yaşanması, öte yandan, başta Amerika olmak üzere, birçok Batı ülkesinde demokratikleşme adı altında yurttaşlık, insan, kadın ve seçme-seçilme gibi birtakım temel hak ve özgürlüklerin kazanılması karşılaştırmalı edebiyatı yeni bir oluşum süreci içine sokmuştur.
Günümüzde uzantıları küreselleşme ve liberal demokratikleşme olarak betimlenen bu yeni süreçte, karşılaştırmalı edebiyat daha liberal ve kozmopolit bir yaklaşımla algılanmaya ve uygulanmaya başlamıştır ve bu süreç 1980 ve 1990'larda daha da ivme kazanarak disipline yeni bir kimlik ve anlayış kazandırmıştır. Bu durumda merkezcilik, yerini küresel bir yaklaşıma bıraktığı için alan, içerik, konu, edebiyat, yapıt ve yazar bağlamında geleneksel kalıplaşmış bir seçim, özgün metinlerden okuma ve çalışma gibi önkoşullar artık geçerliliğini yitirmeye başlamıştır. Buna bağlı olarak, çeviri ve çevirmen de eski saygın kimliğini ve işlevini yeniden kazanmış bulunmaktadır. Ayrıca izlenen daha liberal yaklaşımla, önceleri marjinal veya ikincil sayılan edebiyat yazarları ve yapıtları da karşılaştırma kapsamına alınmış ve çalışma alanı yalnızca edebiyat eksenli olmaktan çıkarılarak farklı alanlardan her tür yapıtın karşılaştırılabileceği ilkesi benimsenmiştir. Bu bağlamda, Mme de Stâel gibi gerçekte karşılaştırmalı edebiyata hem kuramsal hem de uygulama alanlarında büyük katkılarda bulunan, fakat yalnızca cinsiyetinden dolayı ikincil veya marjinal olarak nitelendirilen kadın yazarlar ve yapıtları da ön plana çıkmıştır.

Öte yandan eş zamanlı ve ikili karşılaştırma zorunluluğu ortadan kaldırılmış, çok yönlü ve farklı zamanlı yapıtların karşılaştırılması olası kılınmıştır. Bir başka deyişle, kapsamlı biçimde irdelenecek Greene ve Bernheimer raporlarında da vurgulandığı gibi, bu yeni liberal eğilim, karşılaştırmalı edebiyatın sistematik olarak merkezden uzaklaştırılması yönündedir. Merkezden uzaklaşma eğilimi yalnızca konu ve içerikte önemli değişikliklere değil, etnik, kültür ve kadın araştırmalarına yönelmeye de yol açmıştır. Bu yeni yaklaşımın yansıması günümüzde başta Kuzey Amerika, Almanya, Fransa, İngiltere ve Latin Amerika olmak üzere birçok ulusal edebiyatta görülmekte ve önceki dönem edebiyat, yapıt ve yazarlarını da kapsamaktadır. Örneğin Shakespeare, Wyatt ve Sidney gibi şairlerin ırksal bağlamda, şiirlerinde farklı biçimlerde işledikleri 'renk' unsuru, öte yandan insan ırkının ilk ekonomik ve siyasal gelişimini yansıtan 16. yüzyıl lirikleri karşılaştırmalı olarak ele alınabilir.

Kısaca, hızlı bir değişim süreci içinde bulunan karşılaştırmalı edebiyat kimilerine göre dar kapsamlı yapısından sıyrılarak geniş bir alana seslenmeye başlamış, kimilerine göre ise Kültürel Çalışmalar, Çokkültürcülük, Feminist Araştırmalar ve Etnik Çalışmalar gibi farklı alanlara kaymış veya yok olmuştur. Bu konuya bağlı olarak, Emily Apter demokratikleşme ve küreselleşme sürecinde karşılaştırmalı edebiyatın kapsadığı alanın daha da genişletilmesinden yana olduğunu şöyle belirtir: "Karşılaştırmalı edebiyat çokkültürlü gelecek için bir otelden çok, uluslararası bir yuva işlevi kazanırsa, çalışma alanı daha ilgi çekici olur."4

Karşılaştırmacıların veya edebiyat bilimcilerin yeni bir söylem üretirken veya yeni bir karşılaştırma konusu ararken yalnızca edebi kaynaklardan, klasiklerden veya kısaca, geçmişten yararlanmaları artık söz konusu değildir. Çünkü, karşılaştırmalı çalışmalarda elbette metinlerarası bir etkileşim olacaktır, fakat bunun edebiyat alanıyla sınırlandırılması zorunluluğu yoktur. Örneğin bazı karşılaştırmacılar Shakespeare, Homer ve Melville yerine daha popüler olan 'Rep' müziği, halk müziği veya televizyon şovları gibi farklı konulara ilgi duyup, bunları kendilerine araştırma ve karşılaştırma konusu olarak seçebilirler. Fakat popüler şeylerin tercih edilmesi edebi değerlerin göz ardı edilmesi anlamına gelmez; aksine karşılaştırmalı çalışmalarda her ikisinin beceriyle bir araya getirilmesi söz konusudur.
Sonuç olarak şunu vurgulamak gerekir ki; özellikle Anglo-Amerikan kaynaklardan yola çıkılarak yapılacak bu çalışmada çok yönlü bir amaç güdülmüştür. Okuyucu bir yandan, Türkiye'de henüz doğup gelişmeden yok olmaya yüz tutmuş bu yeni çalışma alanının tarihsel gelişimini ve geçirdiği evreleri tanıma olanağı bulurken, diğer yandan da, bu disiplinin, günümüzde postmodern bağlamda eriştiği uluslararasılık konumunu ve algılanış biçimini de görecektir.

(1) Bak. Charles Bernheimer, "The Anxieties of Comparison",
Comparative Literatüre in the Age of Multiculturalism, Charles
Bernheimer (ed.) (Baltimore and London: The Johns Hopkins
University Press, 1995), s.2.
(2) S.S. Prawer, Comparative Literary Studies: An Introduction
(London: Ducksvorth, 1973), s.IX.
(3) Henry H.H. Remak, "The Future of Comparative Literatüre",
Proceedings of the 8th Congress of the International Comparative
Literatüre Association, (2) (Stuttgart: 1980), s.436.
(4) Emily Apter, "Comparative Exile",
Comparative Literatüre in the Age of Multiculturalism, s.95.

*Bu makale yazar Kamil Aydın'ın "Karşılaştırmalı Edebiyat Günümüz Postmodern Bağlamda Algılanışı" adlı kitabının giriş bölümünden alıntılanmıştır.

0 yorum:

Site Hakkında...

Karşılaştırmalı Edebiyat şimdiye kadar
kez ziyaret edildi. İlginize teşekkür ederiz ::
© 2006-2010 9Kare.Net Yazı İşleri Ürünüdür :: iletişim ::
Resized Header Image Copyright © DHester by freewebpageheaders.com

© Blogger templates The Professional Template Tasarım: Ourblogtemplates.com 2008


PageRank Checking Icon

Takipçilerimiz