12 Mart 2009 Perşembe

TÜRK ANLATI SANATLARINDA GELENEKSEL YAPI-2


2.1 ÂŞIK EDEBİYATI
Aşık şiiri sözlü gelenekte oluşan ve gelişen bir sanattır. Âşık edebiyatı dendiğinde müzikten ayrı düşünülemeyecek dramatik ve seyirlik unsurları bulunan bir anlatı sanatı akla gelir. "Âşık", Türk halk edebiyatında, XVI. Yüzyıldan günümüze kadar görülen ve yandan eski destan (épopée) geleneğini sürdürürken, diğer yandan adından anlaşıldığı gibi "sevda şiirleri" okuyan bir sanatçı tipidir. Âşık edebiyatında söyleme ve çalma aynı anda gerçekleşir; söz müzikten ayrılmaz.


Âşık şiirinin biçimleri, kullanılan ölçüye göre “heceli biçimler” “aruzlu biçimler” olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır. Âşık şiirinde "temel nazım birliği" dörtlük, yani, belirli ölçü ve uyak kurallarına uyarak, dört dizeden meydana gelmiş "parça "dır. Uyaklı heceli düzeninde de, iki temel biçimi belirlenmiştir: Koşma biçimi (11 ve 8 heceli) ve Mani biçimi. (7'li, ya da 8'li ) Fakat Mani biçimi koşmaya nazaran daha az kullanılmıştır. Aruzlu biçimlerin en çok kullanıldığı türlerse "divan", "semavi" “kalenderi"dir. Bu biçimleri belirleyen temel öğe, uyaklarının her bend içindeki düzeni değil, kullandıkları ölçü ile adını taşıyan özel ezgidir. (Boratav,2000:35- 36)


Âşık edebiyatı anlatı türü olarak da, ‘nazım-nesir karışık anlatı türleri’ ve ‘hem konuları, hem de biçimleriyle oluşan nazım türleri’ olmak üzere ikiye ayrılır. Bunlardan ikinci gruba girenler aşağıda kısaca değinilmiştir:


a) Destan-anlatı türü:
Destan, uyak düzeni ile koşma biçimindedir. Destanlar, belli bir savaş, bir hükümdarın başarıları; salgın hastalıklar, deprem gibi toplumu derinden sarsan afetler; başkaldırmalar vb. siyasi önemli olayları toplumu geniş ölçüde ilgilendiren olayları konu edinirler. Anlatı tekniği çeşitlilik gösterir: Kimi destanlarda âşık olayları kendi ağzından anlatmakla yetinir; kimilerinde, kısa bir girişten sonra, destanın önemli kişilerini konuşturur, her bendde kişilerden biri söz alır, destanın sonunu âşık gene kendi sözleriyle ve adını vererek bağlar. Biçim olarak Dörder dizelik bendlerden meydana gelir. Bend sayısı 100'ü bulan destanlar olduğu gibi, 8-10'u geçmeyenler de vardır; ölçüsü ise genelde ll'lidir.
b) Duyguluk şiir türü: Güzellemeler, koçaklamalar, ağıtlar gibi "olumlu", taşlama ve ilenmeler gibi "olumsuz ve yergili" yönde duygulanmaları âşık’ın kendi adına ya da başkaları hesabına dile getiren şiirlerdir. Her biçimde olabilir. Genel olarak, destanlara göre daha kısa şiirlerdir.
c)Yarışmalı şiir türü: Bilgi ve şairlik gücü yönlerinden âşıklar arasında bir yarışmayı, bir boy ölçüşmeyi şiire nitelik olarak veren türdür ve günümüzde hala sürmektedir.
d)Öğretilik şiir türü: Öğüt vermek, çeşitli bilgiler aktarmak, yaşamın cilveleri ile kazanılmış tecrübelerden ve onlardan çıkarılabilecek derslerden dinleyicilerini yararlandırmak amacıyla âşık’ın söylediği şiirlerdir. Öğretici şiirler de her biçimde söylenebilir. (Boratav,2000: 37-38)


Âşık edebiyatının en önemli şairleriyse 16 ve 17’nci yüzyılda yetişmiştir: Aşık Ömer, Gevheri, Katibi, Kayıkçı Kul Mustafa, Şahinoğlu, Katip Ali, Karacaoğlan, Üsküdari, Aşık Halil, Aşık Ali, Aşık Mehmed bu isimlerden bazılarıdır. 18’inci yüzyılın aşık şairleri arasında ise Kabasakal Mehmed, Levni, Kıymeti, Mecnuni ve Nuri sayılabilir. Bayburtlu Zihni, Dertli, Seyrani, Tokatlı Nuri, Erzurumlu Emrah, Ruhsati, Sümmani, Celali, Muhibbi, Dadaloğlu, Beyoğlu, Seyyit Osman 19’uncu yüzyılan aşık şairleridir. 20'nci yüzyılda ise sönmeye yüz tutan aşık edebiyatı Mazlumi, Kahraman, İrşadi, Mesleki, Talibi, Karamanlı Gufrani, Aşık Ali İzzet ve Aşık Veysel gibi şairlerle ayakta kalmaya çalışmıştır.(8)


2.2 DESTAN

Âşık edebiyatı içerisinde sözü geçen şiir türlerinden biri olmasının yanı sıra, destan Yunanca ‘Epos’ kökünden gelen, épopée anlamına da gelmektedir. Destan, sözlü manzum halk eserlerinin en belli başlı bir örneğidir. Belli belirsiz tarih olaylarına ve efsane motiflerine dayanılarak milli halkın arzularına uygun hayal gücüyle oluşturulmuşlardır.(9) (Kabaklı,2002: 60)


Yazılı kültürdeki "edebiyat"ın karşılığı, yazıdan önceki devirlerde sözün, ezginin ve seyirlik anlatımın birleşimi olarak düşünülebilir. Bu açıdan Boratav, destanların da eski çağlarda ezgiye eşlik etmeye en uygun biçimde, ölçülü söz biçiminde söylenmiş olması gerektiğini belirtmektedir.(2000:49) Bu görüşünü destekleme içinse, günümüzde yaşayan destan geleneklerinden Kırgızlar’ı örnek gösterip, destanlarının tamamen ölçülü sözle anlatıldığını söylemektedir. Öte yandan, elimize ulaşan Dede Korkut metinleri bu sözlü geleneğin içinde, ölçülü sözle düz konuşma dili anlatımının karışık bulunduğu destan biçimlerine örnek oluşturmaktadır.


Destanın başlıca özelliklerinden biri de oldukça uzun soluklu bir anlatı olmasıdır: tekrar Oğuzların Dede Korkut destanından örnek verecek olursak, günümüze kadar ulaşan iki yazmadan birinde (Dresden yazmasında) 12 boy{episode)z bölünmüş, 300 sayfalık (aşağı yukarı 3900 satır) bir metinle karşılaşılmaktadır. Kırgızların Manas Destanı'nı da kısaltılarak yayınlanmış olmasına rağmen yaklaşık 90.000 dize tutmaktadır. (Boratav, 2000:49)
Ahmet Kabaklı bu uzun destanların oluşma evrelerini 3’e ayırmaktadır:


1) Destanın oluşması için, halk ortak hayal gücünde iz bırakmış bir tarih olayı ve o mucizevi olayı yarattığına inanılan kahramanların bulunması gerektir. Halkın ruh ve vicdanına işleyen bu olay, topluluğun ve ardarda gelen kuşakların hayal güçleri ile genişler, derinleşir, nice efsanelere bürünür. Zaten yazılı olmadığı için her isteyen onu başka türlü anlatır, böylece rivayetler çoğalır, çeşitlenir.
2) İkinci aşamada ozanlar, bu efsaneleşen tarih olaylarını nazma çekerler. Yeni motifler ve şairane hayâl güçlerini de katarak ve kendi üslûp ve kişiliklerini de ekleyerek, sazla türkü halinde söylerler.
3) Son basamaktaysa bir büyük destan şairinin çıkması, bu çeşitli ozanların söylediği parçaları derleyip toplayıp sıraya koyması, ihtişamlı, yeni büyük bir üslûpla yeniden söyler
.



Türk destanlarının bir kısmı ikinci aşamada kalmış, Yunan ve İran destanları gibi bazıları ise bir büyük şair tarafından ele alınıp işlenmişlerdir. (Kabaklı, 2002:62)
Boratav’ın tespitlerindeyse destanlar anlattıkları konu içeriklerine göre iki gruba ayrılırlar:



1) Kozmogoni ve mitoloji konuları: Evrenin ve yeryüzündeki varlıkların yaradılışları; tanrılar, tanrımsı varlıklar. (tanrılarla insanların birleşmesinden doğmuş kimseler) dev, ejder vb. gibi şeytansı kötü güçleri cisimlendirmiş yaratıklar; bu çeşitli varlıkların kendi aralarında, ya da insanlarla alışverişleri, savaşları.
2) Ulusun geçmişindeki önemli olaylar, büyük önderlerin dışta ve içte, toplumun düşmanları ile savaşları, toplumu daha rahat bir yaşama ulaştırma çabaları.
Destan kişileri, bu mitoloji havası içinde (Paganizm inancı içersinde) tanrılar ve insanlarla ilgi kurar; destanımsı bir ömür sürerler. Kişinin, mücadeleye ve boyun eğmeye mecbur olduğu doğa unsurlarına veya olağanüstü iç ve dış kuvvetlere olan hayranlıklarını veya öfkelerini, ayrıca onları kavrayış ve düşünüş tarzlarını temsil ederler. (Kabaklı, 2002: 63
)

Destanın kahramanları soylu kişilerdir; destancı soylular sınıfının ideal tiplerini çizmek, toplumu yöneten ve onun adına iş gören, savaşan bu kişilerin şanlarını yüceltmek amacını güder. Bu bakıma destan türünün örnek ürünleri, toplumların, göçebe ya da yerleşik "feodal" (beylik, hanlık) düzeni içinde yaşadıkları çağlarda meydana gelir. Toplumu yöneten, ona baş olan "ideal" kişilerin dış güçlerle bir, bir de olağanüstü yaratıklarla savaşlarını anlatır.(10) (Boratav,2000:50)


Gene Boratav’a göre diğer bir yandan, anlatının destan niteliği taşımasında üslup-söyleyiş özelliği de pay sahibidir. Destanların, sözlü anlatı yoluyla yayıldığı düşünülünce destancının bellek yükünü hafifletecek, ona olayların sırasını bozmadan anlatma kolaylığını sağlayacak yöntemlerin bulunması gerekir. Anlatıcının zihninde benzetme, övme, taşmalama, öğütleme gibi söz kalıpları, baş ve iç uyaklarla çağrışıma yarayan söz birlikleri hazır bulunur. Bunlar sayesinde destancı, hem anlatısını süsler, hem de boşlukları doldurma olanağını bulur. (Kabaklı, 2002:64)
Destan olaylarının geçtiği zaman, aşağı yukarı saptanabilir; olayların geçtiği çevre ise, kesin bir coğrafya verilmese bile, fakat belli belirsiz yansıtılır. (2002:64) Öte yandan, Kabaklı destanları konuları ve anlatılışları itibariyle oldukça milliyetçi eserler olarak tanımlamaktadır. (2002:65)
Belli Başlı Türk Destanlarına örnek vermek gerekirse, Kabaklı’nın kronolojik sıralaması başlıca Türk destanlarını hatırlamamıza yardımcı olmaktadır.


İslâmiyet’ten önceye dayanan bilinen en eski Türk destanı, Sakalar çağında, başbuğ Alp-Er-Tunga'nın yiğit kişiliği ve kahramanlıklarını anlatan menkıbelerdir. İkinci büyük Türk destanı ise, Hun kağanı Mete'nin kişiliği etrafında oluştuğu tahmin edilen Oğuz Kağan Destanı’dır. Türklerin İslâmiyet’e geçmesiyle İslâmî bir renge bürünüp Anadolu'ya yayılmıştır. Üçüncü destan kolu Göktürklerin doğulunu ve tarihlerinin başlangıcını anlatan iki büyük efsanedir. Bunlardan Bozkurt destanı, ataları öldürülmüş olan bir Türk çocuğunun dişi kurt tarafından beslenerek ve onunla birleşerek yeni Göktürk nesilleri meydana getirilişini anlatmaktadır. En az onun kadara meşhur Ergenekon destanı ise, geçitsiz bir dağ ardında çoğalan Türkler'in, demiri eriterek oradan kurtuluşlarını anlatır. Uygurlar çağında oluşan dördüncü bir kol, Türeyiş ve Göç destanlarıdır. Türeyiş destanında Türkler'in kutsal bir "dağ"dan veya o dağdaki kutsal bir "ağaç"tan oluşmuş çocuklardan türediği anlatılmaktadır. Göç destanında ise, o dönemki en büyük rakipleri olan Çinliler'e verdikleri kutsal bir taşın parçalanıp götürülmesi yüzünden ana yurtlarında barınamayan Uygur Türklerinin mecburen göç etmeleri anlatılmaktadır. (Kabaklı, 2002:69)


İslâmiyet’ten sonra görülen en bilindik destan motiflerinden biri Karahanlılar dönemine denk gelen Satuk Buğra Han destanıdır. Teması “Satuk Buğra Han'ın Türk boylarıyla birlikte mucizevi bir biçimde nasıl İslâmiyet’e geçtiği ve Allah'tan gelen bir kudret ile ‘kâfir'leri nasıl alt ettiği” üstüne kurulmuştur. (2002:69) Gene Kabaklı’nın tespitlerinden yararlanacak olursak Anadolu'da geçen destanların büyük kısmı, Rum ve Ermeniler'le ve Hristiyan Haçlılar'la yapılan dinî-millî savaşlardan alındığını görmekteyiz. Yarı destan yarı kahramanlık romanı özelliği taşıyan bu eserlerin Malazgirt'ten bu yana ortaya çıkmış en güzel örneklerine, Battal Gazi Destanı, Danişment Gazi, Saltuknâme ve Dede Korkut Kitabı verilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılması sırasında, çaresiz Anadolu halkının ihmal edilmesi sırasında (ve Celâli isyanları arasında) oluştuğu tespit edilen destanların en önemli örneği için de Köroğlu Destanı gösterilmiştir. (2002:70)


Görüldüğü üzere destanlar, oluşmalarının ve anlatılışlarının üstünden binlerce yıl geçmesine rağmen (ve bir çoğu unutulup, hatırlanmamasına karşın), isimleri anıldığında halkın ortak kültür dağarcığında hemen karşılığını bulan değerlerdir. Toplumun tarihiyle olan bağlarını da göz önüne aldığımızda, Kabaklı’nın milliyetçiliğe yaptığı atıf daha da anlamlı olmaktadır.
Ortak kültür dağarcığını oluşturan bir diğer anlatı başlığı ise halk hikâyeleridir.


(10) Pertev N.Borotav bu nokta ilginç bir detay aktarmaktadır: Destanlar, toplumların inanışlarını ve geçmişlerini anlatan kaynakları olduğu için, “toplumlar kendi destanlarında anlatılan şeyleri ‘gerçekten olmuş’ sayar. İlyada, destancıların oradaki olayları sözlü olarak anlattıkları çağlarda, dinleyicilerce Akhalılarm ve Troyalıların tarihleri değerindeydi. Kırgızlar da, Manas'ta kendi tarihlerini dinlerlerdi.”
KAYNAKÇA
AND, Metin Türk Tiyatro Tarihi, İstanbul :İletişim Yayınları , 1992
BORATAV, Pertev Naili 100 soruda Türk Halk Edebiyatı İstanbul: K Kitaplığı 2000
COSTE, Didier, Narrative as Communication, Minneapolis : University Of Minnesota Press 1998
GERÇEK, Selim Nüzhet Türk Temaşası İstanbul: Kanaat Kitabevi 1942
GÜNAY, Umay Türk Halk Hikâyelerindeki Örnek İnsan Tiplerinden, Meddah Hikâyelerindeki Kusurlu İnsan Tiplerine Geçiş, Mitten Meddaha Türk Halk Anlatıları Uluslararası Sempozyum Bildirileri, Gazi Üniversitesi THBMER Yay. 2004
KABAKLI, Ahmet Türk Edebiyatı 1, İstanbul: Türk Edebiyatı Vakfı Yay. 2002
ÖZAKMAN, Turgut Oyun ve Senaryo Yazma Tekniği,İstanbul : Bilgi Yayınevi 1998
Türk Halk Edebiyatı 1998 Ünite 1-12, Yard.Doç.Dr. Muhsine Helimoğlu Yavuz, Yard.Doç.Dr. Hülya Pilancı, Yard.Doç.Dr. Ali Öztürk, T.C. Anadolu Üniversitesi Yayınları Anadolu Üniversitesi Açıkögretim Fakültesi,
İnternet Kaynakları
www.tdk.gov.tr
http://www.edebiyatturk.net/
http://www.insanbilimleri.com/

0 yorum:

Site Hakkında...

Karşılaştırmalı Edebiyat şimdiye kadar
kez ziyaret edildi. İlginize teşekkür ederiz ::
© 2006-2010 9Kare.Net Yazı İşleri Ürünüdür :: iletişim ::
Resized Header Image Copyright © DHester by freewebpageheaders.com

© Blogger templates The Professional Template Tasarım: Ourblogtemplates.com 2008


PageRank Checking Icon

Takipçilerimiz