8 Mart 2009 Pazar

İngiliz Dili ve Politika-1

George Orwell* Çeviren : Prof. Dr. Ahmet E. Uysal



İngiliz diliyle uğraşanlar bu dilin kötü bir yolda olduğunu kabul etmekle beraber, bu konuda istense de bir şey yapılamayacağı kanaati genellikle hâkim bulunmaktadır. İddia edildiğine göre İngiliz medeniyeti çökmekte olan bir medeniyettir, ve İngilizce de bu çöküntüden kurtulamaz. Dilin kötüye kullanılmasına karşı çıkmak, fener mumunun elektrik ışığına yahut da at arabasının uçağa tercih edilmesi gibi hissi bir muhafazakârlık sayılmaktadır. Buna karşı, dilin tabiî bir gelişme sonucu meydana geldiği ve gayelerimize göre şekil verdiğimiz bir vasıta olmadığı görüşü vardır.



Bir dilin gerilemesinin siyasî ve ekonomik sebepleri vardır. Bu gerilemeyi sadece şu veya bu yazarın tesirine bağlamak doğru değildir. Fakat bir tesir bir sebep olabildiği gibi, ilk sebebi kuvvetlendirerek aynı tesiri daha yoğun bir şekilde meydana getirebilir ve bu sebep-tesir münasebeti böyle zincirlemesine uzar gider. Bir adam hayatta başarısız olduğundan içkiye başlayabilir ve sonra da içtiği için büsbütün başarısızlığa uğrar. İşte İngiliz dilinin başına gelen de buna benzer bir durumdur. Düşüncelerimiz sağlam olmadığından dilimiz çirkinleşiyor ve doğruluktan uzaklaşıyor, fakat diğer taraftan da dilimizin pejmürdeliği düşüncelerimizin sakat olmasına yol açıyor. Önemli olan meselenin iki yönlü oluşudur. Modern İngilizce, bilhassa yazılı İngilizce, taklit yoluyla yayılmakta olan birçok kötü alışkanlıklarla doludur. İnsan biraz zahmete katlanırsa bunlardan kurtulmak mümkündür. İnsan bu alışkanlıkları bırakırsa daha açık düşünebilir; açık düşünmek de siyasî olgunluğun ve gelişmenin ilk adımıdır. Demek ki, kötü İngilizceye karşı mücadele etmek boş bir hareket olmadığı gibi, yalnız hayatını yazarlıkla kazananların ilgilenmesi gereken bir konu da değildir. Az ileride bu konuya yine döneceğim. O zaman ne demek istediğim daha kolay anlaşılacaktır. Şimdi bugünkü İngilizceden beş yazılı örnek vereceğim.

Bu beş parça, çok bozuk oldukları için seçilmemişlerdir. İsteseydim bunlardan çok daha bozuk yazılar seçebilirdim. Bu parçaları zamanımızda çok görülen bozuk düşünce şekillerini açıklamak için seçtim. Biraz vasatın altında olmakla beraber bunlar bugünkü İngilizceyi temsil edecek parçalardır. Onları kolaylık olsun diye numaralıyorum ;

(1) I am not, indeed, sure whether it is not true to say that the Milton who önce seemed not unlike a seventeenth - century Shelley had not become, out of an experience ever more bitter in each year, more alien to the founder of that Jesuit sect which nothing could induce him to tolerate. (Professor Harold Laski : Essay in Fredom of Ex-pression)

(Bir zamanlar bir 17. yüzyıl Shelley'inden farksız görülen Milton, her yıl geçirdiği daha acı tecrübeden sonra, onu hiçbir şeyin tahammüle zorlayamacağı o Jesuit mezhebi kurucusuna daha da yabancılaşmış olduğunu söylemenin doğru olup olmadığından gerçekten âmin değilim. (Profesör Harold Laski : İfade Hürriyeti'nden bir parça)

(2) Above all, we cannot play ducks and drakes with a native battery o£
idioms which prescribes such egregious collocations of vocables as
the Basic put up with for tolerate or put a loss for bewilder.
(Professor Lancelot Hogben : Interglossa)

(Her şeyden evvel, tolerate yerine put up with (tahammül etmek), bewilder yerine put at a loss (şaşırtmak, şaşkına döndürmek) gibi bir sürü üstün kelime bataryalarının reçetesini yazan kendi öz deyimlerimizi gelişigüzel harcayamayız. (Profesör Lancelot Hogben : Interglossa)

(3) On the one side we have the free personality by definition it is not
neurotic, for it has neither conflict nor dream. Its desires, such as
they are, are transparent, for they are just what institutional approval keeps in the forefront of consciousness; another institutional
pattern would alter their number and intensity; there is little in them
that is natural, irreducible, or culturally dangerous. But on the
other side, the social bond itself is nothing but the mutual reflection
of these şelf - secure integrities. Recall the definition of love. Is not
this the very picture of a small academic? where is there a place in
this hail of mirrors for either personality or fraternity? (Essay on
Psychology in Politics - New York)

(Bir tarafta serbest şahsiyet var : tarif gereğince bu nörotik değildir, çünkü ne rüyaları ne de çatışmaları yoktur. Arzuları şeffaftır, çünkü onlar müessese tasvibiyle şuurun ön planında tutulan şeylerdir; diğer bir müessese şekli onların sayısını ve şiddetini değiştirir. Onlarda tabiî, basitleştirilmeyen ve kültür bakımından tehlikeli pek az şey vardır. Fakat diğer taraftan sosyal bağın kendisi bu kendinden emin dürüstüklerin karşılıklı yansımasından başka bir şey değildir. Aşkın tarifini hatırlayınız. Bu küçük bir akademikin tam kendisi değil midir? Bu aynalı salonun neresinde şahsiyet veya kardeşlik için bir yer vardır?(New York'ta çıkan Politika dergisinde psikoloji konusunda bir deneme)

(4) AlL the "best people" from the gentlemen's clubs, and ali the frantic fascist captains, united in common hatred of Socialism and bestial horror of the rising tide of the mass revolutionary movement, have turned to acts of provocation, to foul incendiarism, to medieval legends of poisoned wells, to legalize their own destruction of proletarian organizations, and rouse the agitated petty - bourgeoisie to chauvinistic fervour on behalf of the fight against the revolutionary
way out of the crisis. (Communist pamphlet)

(Kibar beylerin üye olduğu klüplere mensup bütün «en iyi» kimseler ve bütün çılgın faşist liderler, Sosyalizme karşı nefret ve kitlenin devrimci hareketinin şahlanması karşısında hayvanca korku duygusuyla birleşerek, tahriklere, pis kundakçılığa, ortaçağların zehirli kuyular masallarına, proleter örgütlerin kendileri tarafından tahrip edilmesini meşru gösterme hareketlerine ve buhrandan çıkış yolu olarak devrimci yola karşı savaş uğruna telâşlı küçük burjuvanın şoven heyecanını artırmaya yönelmişlerdir. (Komünist Bildirisi)

(5) If a new spirit is to be infused into this old cöuntry, here is one thorny and contentious reform which must be tackled, and that is the humanization and galvanization of the B. B. C. Timidity here will bespeak canker and atrophy of the soul. The heart of Britain may be soımd and of strong beat, for instance, but the British lion's roar at present is like that of Bottom in Shakespeare's Midsummer Night's Dream - as gentle as any sucking dove. A virile new Britain cannot continue indefinitely to be traduced in the eyes, or rather ears, of the world by the effete languors of Langham Place, brazenly masquerading as «standard English.» When the Voice of Britain is heard at nine o'clok, better far and infinitely less ludicrous to hear aitches honestly dropped than the present priggish, inflated, inhibited, school - ma'amish arch braying of blameless bashful mewing maidens! (a letter in Tribune)

(Bu eski memlekete yeni bir ruh aşılamak için yapılması gereken güç ve tartışmalı bir reform vardır; bu da B. B. C. nin galvanize ve humanize edilmesidir. Bu konuda gösterilecek korkaklık kanser ve ruhun atrofisi demektir. Meselâ Britanya'nın kalbi sağlam ve nabzı kuvvetli olabilir, fakat şimdi İngiliz aslanının kükremesi Shakespe-are'in Midsummer Night's Dream'indeki Bottom'da olduğu gibi herhangi bir süt kuzusu kadar mülayimdir. Dinamik bir yeni Britanya, dünyanın gözlerine, daha doğrusu kulaklarına Langham Place'in modası geçmiş gevşekliğinin utanmaz «Standard lngilizce»si olarak sunularak tahrik edilmesine ilâ nihaye müsaade edilemez. Britanya'nın sesi saat 9'da duyulduğu zaman 'ayç'lerin namuskârane düşürüldüğünü duymak, şimdiki kendini beğenmiş, mübalâğalı, sınırlı, kusursuz utangaç mızmız bakirelerin hocahanımvari anırmalarını dinlemekten çok daha iyi ve sonsuz derecede daha az gülünçtür! (Tribune'da çıkan bir mektuptan)



Bu parçalardan herbirinin kendine göre bir kusuru vardır; kaçınılabilecek çirkinliklerden tamamen ayrı olarak bunlarda müşterek iki unsur göze çarpmaktadır. Birincisi hayallerin bayatlığı, diğeri de ifade bulanıklığıdır. Yazarın ya anlatmak isteği mâna taşıyan bir konusu vardır, fakat onu anlatamamaktadır; ya farkında olmadan başka bir şey anlatmaktadır; ya da kelimelerin bir mâna taşıyıp taşımadığı onun için önemli değilr. Bu müphemlik ve beceriksizlik bugünkü İngiliz nesrinin, bilhassa siyasî konularda yazılan yazıların en göze çarpan hususiyetidir. Belirli bir konu ortaya atılır atılmaz elle tutulur şeyler bir mücerretlik içinde erir ve hiç kimse bayatlamamış bir ilime kullanamaz olur. Yazılar, taşıdıkları mânalardan dolayı seçilen kelimeler yerine, gittikçe bir prefabrike kümesin parçaları gibi bir araya getirilmiş cümle parçacıklarından meydana getirilmektedir. Aşağıda yazının çeşitli yollarla nasıl bozulduğunu örneklerle göstermek istiyorum :

Ölü teşbihler : Yeni icad olunmuş bir teşbih hayal yoluyla düşünceye yardım ederken, iron resolution (demir irade, çelik irade) gibi teknik bakımdan ölü veya cansız teşbihler, alelade kelimeler haline dönüp umumiyetle canlılıklarını kaybetmeden kullanılabilirler. Fakat bu iki grup arasında canlılıklarını ve tesirlerini kaybetmiş bir yığın teşbih vardır; bunlar insanları teşbih yaratmak zahmetinden kurtarırlar. Bunlara örnek olarak şunlar verilebilir :


Ring the changes on (bir şeyi değişik şekillerde tekrarlamak), take up the cudgels for (birini savunmak), toe the line (hizaya gelmek), ride roughshod över (tahakküm etmek), stand shoulder to shoulder with (omuz omuza vermek), play into the hands of (bilmeyerek bir düşmana hizmet etmek), no axe to grind (bir menfaati olmamak), grist to the mili (kâr sağlamak), fishing in troubled waters (bulanık suda balık avlamak), on the order of the day (yapılması gereken şey), Achille's heel (Aşil'in topuğu, canevi), swan song (kuğu türküsü. Kuğunun ölmeden biraz önce çok güzel öttüğüne dair halk inancından kaynağını alan bir söz, son başarı), hotbed (kötülük yatağı).


Bunlardan bir çoğu bugün mânaları bilinmeden kullanılmaktadır. Birbirlerine uymayan teşbihler sık sık karıştırılmaktadır. Bu, yazarın anlatmak istediği şeyle ilgilenmediğinin kesin bir işaretidir. Şimdi kullanılmakta olan bazı teşbihler asıl mânaları dışında kullanılmaktadır, ve bunları kullananların bu gerçekten haberleri bile yoktur. Meselâ, "toe the line (hizaya gelmek)" bazan "tow the line (hizayı çekmek)" şekline girmektedir. Diğer bir misal de "the hammer and the anvil (çekiç ve örs)" tür. Bu teşbih, şimdi örsün bütün yükü taşıdığı, yani bütün zahmete katlandığını ifade etmek için kullanılır. Gerçekte ise çekici kıran örstür; çekicin örsü kırdığına hiçbir yerde rastlanmamıştır. Ne dediğini anlamak için bir an durup düşünen yazar bunun farkına varabilir ve o zaman deyimin asıl şeklini bozmaz.

Takma bacak fiiller : Bunlar yazarı uygun fiil ve isimleri araştırıp bulmak zahmetinden kurtarır ve cümleleri fuzulî hecelerle yastıklayarak onlara simetrik bir görünüş verir. Tipik örnekler şunlardır : render inoperative (hizmet dışı bırakmak, çalışamaz duruma sokmak), militate against (— karşı mücadele etmek), make contact with (temas kurmak), be subjected to (tâbi olmak), give rise to (sebebiyet vermek), give grounds for (birine fırsat vermek), to have the effect of (—nin tesirine sahip olmak), play a leading part in (—de önemli rol oynamak), make itself felt (kendini hissettirmek), take effect (yürürlüğe girmek), exhibit a tendency to (—e eğilim göstermek), serve the purpose of (—maksadına yaramak).


Burada yapılan iş basit fiillerin ortadan kaldırılmasıdır. "Break, stop, spoil, mend, kill" gibi tek bir kelimeden ibaret fiiller kullanacağınız yere fiil, umumî maksatlarla kullanılan "prove, serve, form, play, render" gibi bir fiile eklenmiş bir isim veya sıfattan meydana gelen bir cümle parçası haline gelmektedir. Ayrıca, mümkün olan yerlerde, fiilin aktif hali yerine pasif hali ve fiilden yapılmış isimler yerine (by examining yerine by exa-mination of gibi) isimlerden yapılmış kuruluşlar kullanılmaktadır. Fiillerin sayısı bir de —ize ve de— li kuruluşlarca kısıtlandınlmakta ve bazı bayat ifade şekillerine not un— kuruluşuyla bir derinlik görünüşü kazandırılmak istenmektedir. Basit rabıt edatları (bağlama ekleri) ve ön ekler yerine with respect to, having regard to, the fact that, by dint of, in view of, in the interests of, on the hypothesis that gibi deyimler kullanılmaktadır. Cümlelerin sonları greatly to be desired (çok arzu edilmektedir) , cannot be left out of account (dikkat nazarından uzak tutulamaz) , a development expected in the near future (yakın gelecekte beklenen bir gelişme), deserving of serious consideratlon (ciddî ilgiye lâyık), brought to a satisfactory conclusion (tatminkâr bir sonuca erdirmek) v.s. gibi tumturaklı bayağı tabirlerle zayıf bir şekilde sona ermekten kurtarılır.


(*) George Orwell (1908-1950). Skoç asılh olan ve genç denilecek bir yaşta ölen George Onvell Hindistan'da doğmuş ve öğrenimini İngilterede meşhur bir özel okul olan Eton'da görmüş, fakat üniversiteye gitmeyi reddetmişti. Birmanya'da beş yıl polis olarak çalışmış, 1927'den sonra da İngilterede çeşitli işlerde bulunmuştu. İdealist bir kimse olan ve siyasî teorilere derin bir merak gösteren Onvell, İspanyol iç savaşında Franco'ya karşı çarpışmış ve ağır yaralanmıştı. Komünist diktatörlüğü tanıdıktan sonra 1945 yılında yayınladığı Animal Farm adlı eserinde bu rejimin iç yüzünü açıklamıştır. Diğer meşhur eseri 1948'de yayınladığı ve dünyanın 1984 yılında alacağı korkunç manzarayı bütün dehşetiyle anlatan 1984 adlı romanıdır. Yazarın diğer eserleri şunlardır : Dovrn and Out in Paris and in London (1933), Burmese Days (1934), Keep the Aspidistra Flying U936), Wigan Pier (1937), Corning up for Air (1939), Shooting an Elephant (1950). Burada Türkçesi verilen yazı Shooting an Elephant'tan alınmıştır.


Kaynak: Dünya Edebiyatından Seçmeler; Çeviren : Prof. Dr. Ahmet E. Uysal, Nisan 1977 Sayı:2, Kültür Bakanlığı yayınları.sf:11-16

0 yorum:

Site Hakkında...

Karşılaştırmalı Edebiyat şimdiye kadar
kez ziyaret edildi. İlginize teşekkür ederiz ::
© 2006-2010 9Kare.Net Yazı İşleri Ürünüdür :: iletişim ::
Resized Header Image Copyright © DHester by freewebpageheaders.com

© Blogger templates The Professional Template Tasarım: Ourblogtemplates.com 2008


PageRank Checking Icon

Takipçilerimiz