3 Nisan 2008 Perşembe

Kuruluşundan Bugüne Karşılaştırmalı Edebiyat-2

Karşılaştırmalı Edebiyatın Çokkültürlülük Sorunsalı

Çokkültürlülüğün nasıl uygulanacağı Karşılaştırmalı Edebiyat disiplinini seçenleri zorlamış başlıca meselelerden biridir. Disiplinin çok kültürlü olması gerektiğinde hiçbir zaman ve hiçbir yerde tereddüt olmadı elbette;


kavganın çıktığı yer çokkültürlülüğün aynı zamanda çokdilliliği de gerektirip gerektirmediği; eğer gerektiriyorsa böyle bir elitizmle çokkültürlü demokratik bir yaklaşımın nasıl birlikte gideceği -kaç kişi üç ya da dört dil öğrenme olanağına sahiptir ki?-, öğrenilen dillerin hep Avrupa dilleri olması, Batı dillerinden başka dillerin karşılaştırmalı edebiyat programlarına nasıl, ne ölçüde girebileceği, ve en önemlisi, eğer amaç çokkültürlülükse, bunun nasıl bir kanon revizyonuna götüreceği - daha doğrusu mutlaka revize edilmesi gereken kanonun (yani Batı Dilleri ve Edebiyatlarının "Büyük Eserlerinin) kimlerle ve hangi kıstaslara göre yeniden gözden geçirileceğiydi. Bir dünya edebiyatı kanonu yapılırken hangi kıstaslar uygulanacaktı? Üçüncü dünya edebiyatından hangi eserler bu kanonda yerini alacaktı? Kendi kültür ve geleneklerini en iyi temsil edenler mi? Küresel dil ve dolaşıma en uygun olanlar mı? Kendi kültür ve edebiyatını en iyi temsil edenler derken uygulanacak kıstaslar edebi kıstaslar mı, "' yoksa tipiklik kıstasları mı olacaktı? Bu tür bir temsiliyet özcü kültürel genellemeler içereceği için sorunlu olmaz mıydı? Öte yandan şu da vardı tabii: Temsilci yapıtların farklı kültürleri ayağımıza getiren karşı konulmaz cazibesi.

Ama bu, edebiyatın mı yoksa kültürel antropolojinin mi işiydi? Bütün sorulara yanıt arayan karşılaştırmalılar, Bernheimer'ın yayımladığı cilde katkılarıyla disiplinin arayışlarını her yönüyle kuşatmaya çalıştılar. Bu çalışmada öne çıkan temel soru ise, Karşılaştırmalı Edebiyat'ın kendisini Kültürel Antropolojiden, daha genel anlamda, Kültürel Çalışmalar gibi disiplinlerden nasıl ayıracağı sorusuydu.

Kuruculardan Harry Levin'e göre edebiyatı karşılaştırmak demek, birden fazla ulusun dilini iyi öğrenerek o ulusların edebiyatlarını o dillerde okuyabilmek ve sonra ortak tema, motif ve edebi konvansiyanlan saptayabilmek demekti. Kuram, Levin'e göre, ikinci planda kalmalıydı. Levin'le uzun yıllar aynı bölümde ders veren Claudio Guillen, her edebi yapıtın önce ait olduğu ulusal edebiyat bağlamında, sonra eğer saptanabilirse etkileştiği başka ede-biyadar bağlamında, en sonunda da içinde yer aldığı tür ya da türler bağlamında ele alınmasından yanaydı. Guillen'e göre, edebiyatın küresel ölçekte incelenmesi gereken yanı, birbirinden bağımsız olarak varolan benzer türlerdi. Guillen bunlara örnek olarak İran Edebiyatı'nda "münazarat", Ortaçağ Avrupası'nda "debat", Alman Edebiyatı'nda "Streitgedicht", Provencal'da "tenso" örneklerini verir (71). Aynı ekolden Renato Poggioli ise şöyle bir yöntem önermişti: Karşılaştırmalı edebiyat dört yönde uygulanmalıydı: Birincisi, mit, söylence ve folkloru içeren tematik yaklaşım; ikincisi, tür ve biçimleri karşılaştıran morfolojik yöntem; üçüncüsü, kaynak ve etkileşim çalışmaları; dördüncüsü de bir yazarın formasyonunu belirleyen etkiler (Guillen 93).

Wellek-Poggioli-Levin-Guillen ekolünde karşılaştırmanın ana ekseni "edebi"liktir. Edebiliğin kıstasları da edebi sanat ve stratejileri inceleyen "poetika"yla belirlenir. Bu yaklaşım da edebi metinler edebiyat kuramlarından önce gelir: Bu metinler edebi konvansiyonlara göre, yazarın kullandığı tüm söz sanatları ve stratejileri değerlendirilerek ve metnin anlam bütünselliğine ulaşmaya çalışılarak "yorum"lanmalıdır. Konu edebiyat olduğuna göre, analitik araçlarının da mutlaka edebiyata uygun araçlar olması ilk koşuldur: Yani dil tarihi, eleştiri tarihi, eleştiri kuramı, üslup analizi gibi genel başlıklar ve bunların alt başlıklarda çeşideneceği birçok okuma yöntemi. Tabii şu soru sorulabilir: Peki, bir İngiliz Edebiyatçısı ya da Türk Edebiyatçısının gereksinimi yok mudur bu yöntemlere? Elbette vardır. O zaman karşılaştırmacının onlardan farkı ne oluyor? Farkı, bu yöntemleri, tercihen orijinalinden okuyabildiği ikinci (bazı durumlarda üçüncü, dördüncü) bir edebi geleneğe de uygulayarak, iki gelenek arasında köprüler kurabilme olanağına ve donanımına sahip olmasındadır. Edebiyatı dar ulusal açıdan değil, geniş ulusüstü bir açıdan, bir dünya pratiği olarak görmesindedir. Ama sonuçta hem yazarlar hem de eleştirmenler edebiyat mirasını tevarüs eden "mirasyediler" olarak düşünülebilirler. Burada makbul olan, daha çok "miras yiyip" daha iyi hazmedebilmektir.

Görüş ve yaklaşımlarını yukarda özetlemeye çalıştığım karşılaştırmacılardan yöntem açısından radikal bir biçimde ayrılan ikinci ekol, Derrida ve Paul de Man'ın başı çektiği "retorik"çilerdir. Bu ekole göre, edebiyat metnine "poetika" açısından değil, "retorik" açısından yaklaşılmak, bunun için de yapısökücü yöntem uygulanmalıdır. Feminist ve postkolonyal eleştiriyi de yanına alan bu yaklaşımda karşılaştırmadan amaç, edebi metinlerin anlam bütünlüklerine ulaşmak değil, bu metinleri, ideolojik bağlamlarında, tutarsızlıklarıla sergilemektir. (...)

Sayın Jale Parla'nın makalesinin devamını okumak için kitap-lık dergisinin Nisan 2008sayısına bakabilirsiniz.

Kaynak: kitap-lık aylık edebiyat dergisi Nisan 2008 sayı:115

0 yorum:

Site Hakkında...

Karşılaştırmalı Edebiyat şimdiye kadar
kez ziyaret edildi. İlginize teşekkür ederiz ::
© 2006-2010 9Kare.Net Yazı İşleri Ürünüdür :: iletişim ::
Resized Header Image Copyright © DHester by freewebpageheaders.com

© Blogger templates The Professional Template Tasarım: Ourblogtemplates.com 2008


PageRank Checking Icon

Takipçilerimiz